Pazar

Gök Karanlık

Beynimde milyonlarca sorular dönüp duruyor. Dönüyor, dönüyor ve onlar döndükçe benimde başım dönüyor. Midem bulanıyor, ayaklarım yerden kesiliyor…

Bir kadının bedeninde cebelleşen bir çocuk ya da bir çocuğun bedeninde sıkışıp kalmış bir kadın. Fark etmez. Artık hangisi olduğumun bir anlamı yok. Çünkü artık kim olduğumu aramıyorum. Farklı yönlerimi törpülemeye çalışmıyorum. Deliliğimi gizlemiyorum. Bir zamandır uğraşmıyorum. Olduğum kişiyi reddetmiyorum, daha iyi olmaya gerek duymuyorum. Neysem o oluyorum, kimi zaman yalnız kalıyorum ama gece yatağa yattığımda daha rahat uyuyorum.

Artık garipsemiyorum, anlamaya çalışmıyorum bile. Ne yaparsak yapalım insanlar değişmiyor çünkü. Brütüs, Sezar'ı bıçaklıyor sırtından. Her şeye rağmen herkes sadece bildiğini okuyor. Günün sonunda kazanan yok ama önemli değil artık. Çünkü her şey doğru zaman geldiğinde bir şekilde geçiyor. Manevi yaraların en güzel yanının iz bırakmadığının olduğunu söylerler. Peki benim kalbimde niye bir sürü iz var?

Gök karanlık ve açıkçası içimde en az gök kadar karanlık bu aralar, yazamamak yazamıyor olmak sinirimi bozuyor. Bazen boş bir sayfa açıp saatlerce ekrana bakıyorum, kelimeler hala orada sadece artık zihnimden çıkmak istemiyor gibiler, sorun bu.

Kendimi ifade edememe hali beni deli ediyor. Anlatmak isteyip anlatamamak gibi. Her gün aynaya bakıp "Bugün daha güzel bir gün" demek gibi. Her gün biraz daha yabancılaşıyorum kendime karşı sorun bu. Sorunlar var. Ve ben nasıl üstesinden gelebileceğimi bilmiyorum. İşte asıl sorun bu.

Aslında hiçbir şey hissetmek istemiyorum. Duygulardan arınmak istiyorum. Ama bu imkansız olan şeyi yapamıyorum. Hiçbir haltı beceremediğim gibi. Bu kez geri dönüşü olmayan zamanlar biriktirmemeye söz veriyorum kendime. Kendime? Bana? Başkaları bile bana verdiği sözleri tutamadı bugüne kadar. Ben kendime nasıl söz verebiliyorsam...

Ama onu görür görmez sanki kaderime çizilmiş sanıyorum. En zarar ziyan olanı yapıyorum ben, yani hayaller kuruyorum. Beynimin içinde geleceğe dönük hayallere ayırdığım yer koca bir renk tarlası. Rengarenk hayaller, sınırı olmayan mutluluklar. "Her şey çok güzel olacak" diyorum kendime durmadan ve bıkmadan. Kendime yaptığım en büyük kötülük de bu!


Okumalısın aslında beni. Bu yazdıklarımı. Ne hissettiğimi anlamalısın. Gözlerimin içine bakarken söylersin o hissettiklerini yine ve ben utanırım yine. Karanlık yanımı öldürüyorum ben sende ve eksiksin, birileri daima eksik.
 

Nasıl sana ihtiyaç duyabileceğime kafa yormadım. Biraz öfkeliyim, biraz üzgünüm. Dibe batmış bir şehirde özümden çok uzak bir yerdeyim ve alakam olmayan muhabbetleri dinlerim.
 

Senin nerede olduğununsa bir önemi yok. Yanımda değilsin, olay bu. Şimdi beni duyabilmeni isterdim. Buraya yazdıklarımı şimdi okumanı isterdim. Neyse, sıkıntılar, dertler, tasalar büyürken tek ihtiyacın olan sevecen bir yaklaşımdır bazen. Ya da içten bir kahkaha… O da bende bol bol var zaten.