Cumartesi

Narcissus Gibi...


Narcissusvari hareketler sergiliyorum şu günlerde. Öyle ki her aynaya rastlayışımda mutlaka saç baş düzeltiliyorum. Gördüğüm pejmürde hatuna bir kere gülümsüyorum. Kendi kendime mutlu olmayı öğrendim sanırım ya da kendimi inceleme hastalığına tutuldum.

Fark ettim ki aslında değişmiyorum ben. Hiçbir zaman değişmedim. Değişemedim. Aynı tas aynı hamam aynı taş aynı olan her şey gibi kaldım, kalıyorum. Bu yüzden galiba biraz da kendime sarışım.

Ya da eksikliğimden bu şekilde düşünüyorum. Hissetmek istiyorum. Üzerimdeki yoğun duygusuzluğun, anlamsız hissizliğin gitmesini istiyorum. Ve şu geçiş dönemin geçip gitmesini.

Hiç sevemem geçiş dönemlerini. Bir yere alışma çabalarını, bir yerden kurtulma çabalarını. Arada kalmaktır belki de beni bu hale getiren. Bilmiyorum. Bildiğim şey sadece hissetmiyorum, hissettirilmiyorum. Büyüdük de o aşk masallarıyla kandırılamıyor muyuz? Yoksa artık her şey için çok mu geç?

Bu sorunun cevabını düşünüyorum. Hem de uzun zamandır. Çok uzun zamandır. Galiba bu anlamsız soruları düşündükçe kendi ruhumu kendimden soyutluyorum. İlgilenmem gereken bir hayatım, tekrardan oturtmaya çalıştığım bir düzenim varken zekamı köreltmeye çalışıyorum deli gibi.

Eskiden farkına varamadığım şeylerin artık farkına varıyorum. İnsanları izliyorum. Onlar hakkında yargılara varmaya çalışıyorum. Bazen hayal kırıklığına uğruyorum. Yanlış yargılar beni buna sürüklüyor.  Bu sürüklenme ile zihnimi yoruyorum.

İşte bu yüzden tekrar hayal kırıklığına uğramamak içinse kendimle uğraşmak daha cazip geliyor. Kendime gülümsemek, kendime aşık olmak. Narcissus gibi...