Cumartesi

Ruhen-bedenen...


Masamda durmuş bir saat var. Kimin umurunda değil mi? Artık her şeyin üstüne dijital zımbırtılardan koyuyorlar. Anlamıyorum galiba ilkel bir insanım böyle konularda. Yatağımın başındaki titreşimli çalar zımbırtının uyandırmak gibi güzide özellikleri var mesela, başka işlere yarasa daha iyi olurdu oysa.

Kendimden korkuyorum çoğu zaman. Tepkilerimden, öfkemden. "Sevgini her şeyinle nefretini de öfkeyle dışa vuruyorsun" demişti eski bir arkadaşım. Her şeyi isteyerek, bilerek yapan ve ardından yaptıklarımı kabul eden bir insanım… Düşe kalka tanıyorum insanları… Kazık yiye yiye bir hal oldum tabiri caizse. Gerçi caiz veya değil ne fark eder yazdıktan sonra.

Kötüyüm. Ruhen-bedenen. Artık hangi anlama çekilirse çekilsin kötüyüm. Kötüyüm. Yalnızım. Ruhen-bedenen. Bütün anlamlar da yalnızım işte. Yalnızım. Tamamen kaybetmişliğim var artık benim. Yenilmişliğim.

Karlar da eriyecek yakında ama bu aralar sevdiğim tek şey kardı benim. Yağmurun ıslak kahverengisindense beyazdır kar, güzeldir. Belki de kış çocuğu olmamdan kaynaklanıyordur karı sevmem. Bilmiyorum.

Ama dediğim gibi kötüyüm. Uyuyamıyorum bu aralar. Düşünmek için çok fazla zaman veriyor Allah’ım bana ve bu gidişle kafayı yiyeceğim.  Kötüyüm… Her şey kötü gidiyor. Böyle dedikçe daha da kötü gidiyor hatta. Hayattan soğudum. Kötüyüm ve biraz da olsa iyiyim. Nedeni ise boş verin açıklayamam zaten.