Hayal
gücü geniş olmak çok kötü bir şey aslında… Kurduğun hayallerin asla gerçekleşme
umudu yok çünkü. Hepsi ütopik, hepsi masalsı. Gerçekle bağdaşlaşan hiçbir
hayalim beni mutluluğa götürmedi. Hepsi kırıklık hepsi gözyaşı oldu. Ben hep
umut ettiğimle kaldım. Ben hep mutsuzluğumla yalnız kaldım.
İşte
beni bu noktadan o yüksek o geniş hayal gücüm kurtardı. Böyle söyleyince sanki
kurduğum imkansız hayalleri daha çok seviyormuş gibiyim. Ne kadar kötü
hissettirse de, ne kadar öyle görünse de öyle değil. Kendimden nefret ede ede
kuruyorum o hayalleri. En azından umut yok beklenti yok. Tek dezavantajı
mutluluk da yok. Sabit. Standart. Hayatım gibi tekdüze…
Şimdi
horozlar ötüyor bu saatte. Ben hala uyanığım. Gözyaşımla beraber ulaşamadığım
hayallerimi düşünüyorum. Hepsinin sonunu aynı bitiriyorum.
“Aman
imkansızdı zaten.”
Üzülemiyorum
bile. Boşu boşuna, neye aktığını bilmeden heba ediyorum gözyaşlarımı. Öyle an nefes bile almak boğuyor. Bana yaşam veren, bana hayat veren nefes
beni öldürüyor. Her içime çektiğimde göğsümde derin bir sızı oluşturuyor.
Bir
anda bir ömürlük uğultu çöküyor üzerime. Bir ömürlük yorgunluk, bir ömürlük
yalnızlık… Sonra bir daha da geçmiyor. Aklımda, ruhumda, etrafımda asılı
kalıyor. Unutsam bile geçmiyor bu durum. İçimde kalıyor o hissiyat bir ukde
gibi. İçimde, kalbimde can yakan bir şekilde kalıyor. Gülerken bile ağlatıyor.
Hani
herkes kendini bağdaştırır ya bir film karakteriyle ya da bir kitap
kahramanıyla ama ben bunu yapamıyorum işte. Yasak gibi. Umut verir gibi çünkü.
Hadi zorlasam bir şeylerden kendime pay çıkarsam bu ne olur biliyor musunuz?
Filmin sonunda Henry tarafından zarif boynu vurulan Anne olurum.
Kendime mutlu sonun olmadığını hatırlatmak için...