Cuma

Oyun Bitti...



Zaten her zaman olan şey değil miydi bu? Her yanım hayal kırıklığı her yanım bocalama. Alışmış olmam gerekiyordu. Alışmış olduğumu sanırdınız ama maalesef öğrendim ki alışmamışım.

Kendi ruhumla arama mesafe koymak zorundaymışım gibi hissediyorum böyle anlarda. Çünkü kendi ruhuma tam bir işkence üstadı gibi yaklaşıyorum. Canını yakıyor, kanatıyorum onu ama kalbimde yanıyor bu sefer. Beynim de, aklım da, düşüncelerim de…

Her şey birbirine geçerek bir diğerinin üstüne acı katıyor. Neden her olayı kendime yorduğumu ve neden her olaydan hüsran çıkardığımı galiba hiçbir zaman öğrenemeyeceğim.

Sevdiğim bir Teoman şarkısında “Ne yapayım tabiatım böyle,” diye bir kısım var. İşte tam olarak olay bu. Ne yapayım işte tabiatım böyle. Değiştiremem, sonsuza kadar böyle kalacağımı ben de bileyim sizler de bilin.

Bildiğim şeyleri bile bazen bilmiyormuşum gibi hissediyorum. Düşündükçe bilmekten uzaklaştığım ve kendimden soyutlaştığım. İnsanın kendinden soyutlaşması neyi simgeler? Uzaklaşmasını mı yoksa içine kapanmasını mı?

İşte bunu bile bilmiyorum ama bilmek istiyorum. Mesela hikayemin tam olarak nerede başladığını bilmek istiyorum ya da belki de hikayem bir türlü başlayamadı. Bu ihtimal daha yüksek ve ben yabana atmak istemiyorum.  Sahi benim hikayem neden başlamamış olabilir?

Kalbim kesin tutukluluk yapmıştır ve içindeki yaşayan o teklik hissinden kurtulamamıştır. Bundan kesinlikle eminim. Alışmış kudurmuştan beterdir derler, işte benim monopolcü yaklaşan kalbimde böyle, tekliğe adapte.

Kalbimin en derinini kazarak kalbimi teklik düşüncesiyle sindirmeye çalışan hislerden kurtarmak istiyorum ama böyle de bir mezar kazıcısı olmaz mıyım? Çünkü kalbimde gömülü bir sürü his var. Bir sürü aldanış, hayal kırıklığı… Her kürek darbesi bir hissin gün yüzüne çıkışı… Her kürek darbesi üzüntülerin bir tiyatro oyunu gibi yeniden gösterimi…

Sahne, sahne akar görüntüler sonra bir su buharı gibi yok olur gider ya da gitmez. Gerçeklik boyutunu düşünecek kadar aklım yerinde değil şuan.

Zaten yerinde olsaydı da bir şey değişmezdi. Gerçeklik kişinin kendi algısı, kendi yangını. Söylenen güzel sözlere aldanma yanılgısı gibi… Doğruyu yansıtmayan kelimelere inanarak kandırılma hüsranı gibi…

Velhasıl her oyun bir gün son bulacak. Bu oyun da son bulmalı. Oyun bitti. Kırmızı lekeli perde kapandı işte herkes son bir kez selamını verdikten sonra.

O kırmızı perde yine açılacak. Sadece bir sonraki oyuna kadar kapalı kalacak. Ne de olsa şov devam etmeliydi. Hayat buydu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder