Tüm günümü sessiz ve sakin geçirdim. Gördüm, anlatamadım. Dinleyemedim, duyamadım. Hayat çok köşeli. Köşeleri sivri. Ne zaman bir yere gitmeye çalışsam bir yerlerimi kanatıyorum. Kalbimin acısı sonsuz, dinmiyor. Her şeyi iyileştirir sandığım sevgim kimseye yetemedi.
Acıttım. Acıtıldım. Sonra geçti dedim, kendime acıdım.
Tüm günümü sessiz geçirdim. Benim insanlara karşı işlediğim en büyük günah bile özenliydi. Görülmedi. Kimsesizlikten sarıldığın bir kaç soğuk kucak var. 5 gün sonra gidecekler. Tüm hikayemi zedeleyeceğini bilmeden sert konuştum. Yazdım. Sildim. Silindim.
İnsanlar neden derin ve uzun cümleler bekler? Neden yazarlara ağır, ciddi ve mesafeli kimlikler yakıştırır? Çok gülenler yazar olamaz mı mesela? Neden hep acı çekenler yazar olurlar? Kısa soruyorum. Kısa konuşuyorum. Yalan olmamalı kurduğum cümleler. Yoksa mutlaka anlamlı bir yerde son buluyor olmalıydılar. Olmadı. Olamadı.
Hadi her kimsen şu an gel ve git bir ev al bize. Ne olur? Buradan uzakta. Kimsenin içeri giremeyeceği yüksek çitli. Rengi mühim değil. Ama su mavisi olabilir. Huzurun rengi. Bir ev al. Azla yetinirim. Güvenirsem her şeyle yetinebilirim. Seversem değil, güvenirsem. Neyse bu hayal zıvanadan çıktı. İnsanlar benim ruhumu yaktı, ben de şimdi bu hayali evi. Boş ver. Zaten aklım başımda değil.
Bu gün çok sessizdim. Beni sessiz hayal edebildiniz mi? Uzunca bir süre aynı şeyleri istedim. Olur muydu? Merak etmedim. Tamam, sus söyleme. Ben istedim, onlar gerçekleşmedi. Hayaller gitti. Dün uyandığımda hayalimde olmuştu her şey, bu gün uyumak için hayal kurmayı bekledim. Bu gün çok sessizdim. Sahi, şimdi hayaller nereye gitti? Bu gerçeği insanlara soramazken hayalimdeki yüzleri görünmeyenlere bile soramadım. Hiçbir zaman soramadım aslında kimseye.
Kimseyi suçlamadım. Kimilerinin sevgisi biçimsizdir, kimi doğuştan kabiliyetsiz. Kimilerin hayali çöptür, kimilerin hayali hazine... Bir yere varamaz kabiliyetsiz insanlar ve mutlu olamazlar. Onların huzursuzlukları bıçak gibi saplanır uykularımıza. Biz de korkudan saklanırız kuytularımıza. Hayat bu sen dik dur. Bil diye söylüyorum bunları. Bil diye. Belki göğsün kimsesizdir, belki göğsün hilesizdir.
Her hikâyede masum, her hikayede kahraman kaldığımı, bil diye...
Cumartesi
Zaman Akıyor..
Bir
şeyler yazmak istiyorum ama karışıyor kelimeler. Hayata dair
içimde ne var yoksa anlatmak, paylaşmak istiyorum. Yazıyorum
anlatıyorum ama sonra pişman oluyorum siliyorum. Kendime kalıyor
yine kelimeler.
Ben
ruhumu paylaşmak istiyorum aslında kelimelerimle ama bazen o kadar
meşgul oluyorum kii.. Ona hikaye yetiştir, buna yazı yaz.
Yazıyorum ama bir bakmışım sadece yazmışım anlatmamışım,
paylaşmamışım. Dünyaya sadece yazmak için geldiğimi
düşünüyorum bazen. Yoksa başka yaşam sebebim yokmuş gibi.. Her
neyse.. Bu güzel bir işkenceydi. Şarap içtiğin için cehennemde
yanmak gibiydi. Güzel bir günahın cezası gibiydi. Ben harcanacak
kadar yaşlanmadım. En azından bunun farkındayım.
İnsanları
izliyorum bazen elimde o kara kaplı hikayelerimin plan defteriyle.
Eskiden olduğu gibi o parkta bazen oturarak gelip geçeni
izleyerek. Her insan ayrı bir hikaye. Her adım bile.. En minik bir
bakıştan bile fikir edinebiliyorum yazacaklarıma dair ama kendime
kalıyor her şey.
Bazen
de sokağın ortasında dikilip, kimsesiz bir kadının gözleriyle
bakıyorum hayata. İnsanlar yanımdan geçiyor, bazıları omzuma
çarpıp hayallerimi döküyor yerlere. Kimse eğilip toplamıyor
onları, hayat filmlerdeki gibi değil ya da belki tam olarak öyle.
Sadece ben yaşayamıyorum film gibi bir hayatı.
Çoğumuz
söylemek isteyip de söyleyemediklerimizle bu dünyayı bırakıp
gidiyoruz, değil mi? Çoğumuz yaşayamadıklarını hayal etmekle
yetiniyor. Zaman akıyor. Geçen zamanın bir saniyesi bile geri
gelmiyor.
Hayallerimi
gerçekleştirememe korkusundan dolayı mücadele bile edemiyorum.
İsteğim yok demiyorum ama engeller tüm hevesimi törpüledi. İmkan
ve şans olmadıktan sonra yapabileceğim tek şey hayallere
sığınmak. Aslında en kolayı, en hoş ve en kedersiz olanı da bu
herhalde. Tüm bunlara rağmen olumsuz yönleri de yok değil. Çünkü
hayaller ne kadar hoş olsa da hiç bir zaman gerçeklerin yerini
alamıyor. Öyle olsa da.
Şu
an kendimi, duygularımı analiz etmekten dahi aciz görüyorum.
Belki de yoğun bir haftadan çıkmaktan kaynaklı. Düşünüyor,
hislerime müracaat ediyor, gönlümü yokluyor ama ne yapmak
istediğimi bir türlü kestiremiyorum. Nedir acaba bu belirsizlik;
bir yürek yarası mı, yoksa manevi bir iklime olan ihtiyacım mı?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)