İnsanlar,
ben demiştimli cümleler için açıyor ağzını, sırf haklı gibi gözükmek için
hayata karşı. Konuşmak için konuşanlardan, başka şansı olmadığı için
doğanlardan. Bana yok saymayı öğretti yaşadıklarım, parçalanmış dudaklarım ve
her daim yaralı avuç içlerim. Adımı bıraktım ve biraz da gülüşümü, tozlanmış
sayfalarda pırıl pırıl parlayacak.
Kırık
camlar toplanılmaz değil mi mıknatısla? Peki, düşler, kırılmış düşler? Varlığı
ve yokluğunun bir farkı olmalıydı. Kime konuşuyorum? Kimle konuşuyorum?
Açılmasın pencere, girmesin güneş içeri. Meşrulaşmasın konuşmalarımız, hiç
konuşmamış gibi yaparsak daha az acıtır belki de. Daha kolay kapanır kimsenin
görmediği yaralar, daha temizdir her zaman.
Kandırılmış
hissediyorum. Kendimi kandırmışlığımla hayal kırıklığı gibi alınganlığım.
Yalanları ben söyledim aslında kendime, sonrasında hepsi için etrafı, havayı,
suyu suçlamak daha kolaydı. Vicdan azabından daha az acıtır aşk acısı. Aşk...
Hiç uğramadı buralara aslında. Rahatlamak istiyorum ağlatıyor beni kader her
bir değişkenle. Ruhumdaki morlukların yanında hiçbir şey vücudumdakiler.
Düşlerim fazla sesli, fazla kırgın. Saklandığı abartıların arkasında yalnız, ne
kendi ne de başkaları inanıyor mutluluğuna. Galiba düşlerim kusursuzluğa çok
yakın.
Yazacak
çok şey var ama cümleler bir türlü mantıkla birleşmiyor. Günler, aylar, yıllar
geçiyor bir şekilde. Hayat akıyor, biz yaşıyoruz güya. Ruhumuzu satıyoruz,
farkındasınız değil mi? Belki şeytana değil ama en az onun kadar kötü bir şeye.
Adına aşk dediğimiz ve seni seviyorum’larla süslediğimiz bir yaratığa.
İnsanların yetinme duygusu yok, aslında hiç olmadı değil mi? Aslında hiç aşık
olunmadı değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder