Güzel günlere dair umut var gökyüzünde. Karanlığa rağmen yıldızların ışıltısı en aydınlık günden bile daha fazla neşeli. Her bir yıldız her kişi için bir dilek gibi. Bir hayat gibi… Belki de ondandır bunca yıldızın kayıp gitmesi.
Uzak yıldızlar arasında yaşam var mıdır? Ben
gidip oralarda yaşabilir miyim? Her zaman çekici olan sonsuzluktan dünyaya
bakabilir miyim?
Her şey o kadar gözümüzün önünde ki. Ama biz
kendimize algı filtresi konulmuşçasına gözümüzün önündeki kocaman şeyi göremiyoruz.
Ay’ın gündüzleri bile gökyüzünde olduğunu bildiğimiz ama onu geceye
yakıştırmamız gibi.
Bazen
kendi sorunlarımızı dünya problemi sanabiliyoruz. Bazen hepimiz bu hataya
düşebiliyoruz ama ben ne öğrendim biliyor musunuz? Canım birine vurmak istediğinde
en yakınıma sığınmayı. Öfkemi doğru şekilde boşaltabilmeyi…
Çünkü
yalnızca bu şekilde devam edebilirim. İçte kalmamalı hiçbir şey. Dışarı
çıkabilmeli yanlış yere gitse de içimizden kopabilmeli. Zaman denilen yolda
kaçan hiçbir otobüs bir daha aynı durağa uğramıyor.
Geleceğe
bırakılan binlerce an kalıyor elimizde, yaşayıp yaşayamayacağımızın belli
olmadığı. Her şey bir sebep sonuç ilişkisine bağlı olarak ilerliyor. Her
adımımızın, her doğru kararın, her yanlış kararın bir sebebi ve buna bağlı sonuçları
var.
Yaşadığımız
veya yaşamadığımız her olay aslında geleceğimizi şekillendirir. Bizi
şekillendirir. Hiçbirimiz bir saniye önceki kişiler değiliz. Her saniye daha da
büyüyoruz ve geçen günler, kaçan otobüsler bize birer ders oluyor.
Ders
alıp almamak bize bağlı aslında… İstediğimiz şeylere bağlı, zaaflara. Ders
alsan da almasan da elbet bir yerde vuruyor kararlar, düşüyorsun,
yetişemiyorsun. Kısacası yeniliyorsun tekrar ve tekrar. Sonrasındaysa düştüğün
yerden kalkarak yeni seçimlerle farklı bir otobüsü yakalamak için ilerlemeye
başlıyorsun. Bu sefer başarabilirim belki umuduyla.
*Körfezde Değişim Gazetesi'nin 17.03.2014 tarihli baskına yazmış olduğum köşe yazısı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder