Pazartesi

Kırgınlıklar Hapishanesi...


Mahkum olduk sessizce kabullenemediğimiz şu hayata. Olmamalıydı belki de aklımızdaki binlerce soru işareti. Cevaplanmadıkça daha çok büyüyor sanki… Devasa boyutta öylesine var olmuş ama herkesten daha çok yaşayan bir şekilde.

Nedeni neydi ki bu anlamsızlığın? Sadece yaşamak mı? Yoksa ulaşamamak mı? Ben ulaşamamaktan yana kullanıyorum oyumu. Gitmek istiyorum, varmak istiyorum ama ulaşamıyorum. Nedeniyse koşullar.

Koşullar bizi istediğimiz yerden bambaşka yerlere sürüklüyor. Bazen bizim lehimize döndüğünde dümeni kısmen çevirebiliyoruz. Ama yetmiyor. Ulaşmaya, kavuşmaya yetmiyor. Hep bir engel, hep bir bocalama. Sadece izleyebiliyoruz. Hayallerimiz hep güzel, hep neşeli ama kavuşamadıktan sonra bir masal bir rüya.

Ne uyanabiliyorsun ne de mutlu sonuna ulaşabiliyorsun. Ne desek boş aslında. Kabullenerek yaşıyoruz bir yerde. Olmadı ama ne yapalım, dercesine yaşamaya devam ediyoruz. Olmadı, yapacak bir şey yok.

Hayaller kurulsun, yola çıkılsın ama olmasın. Kabullenerek yaşarken kurduğumuz hayallerin başkaları tarafından gerçekleştirilmesini izlemekten başka çare olmuyor.

Bu bir kısır döngü aslında. Kimse değiştiremez. Hep böyleydi, böyle kalacak. Asla olmaması gereken şeyleri kendimize hayal ve yaşam tarzı edinerek hem kırgınlık yaşıyoruz hem de yaşamaya çalışırken tökezleyip düşüyoruz.

Bizden kaynaklı. Özümüzden. Sorun biz menşe-ili. Doğru tercihler yapmıyoruz. Yanlışları doğru sanıp aldanıyoruz ve aldatılıyoruz. Sonrasıysa bir kırgınlıklar hapishanesinde mahkum oluyoruz. Müebbet yatıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder